GÖNLÜMÜZDEN DAMLAYANLAR |
EFENDİMİZİN GÜZEL ÖZELLİKLERİAŞK-I İLAHİBAHAR UYANIŞTIRHACI AHMET BABAMHACI BABARABITARİTUELLERTASAVVUF VE RÜYATASAVVUFA KARŞI OLANLARA CEVAPİslam dini Hz. Allah (cc) tarafından va’z edilip, Hz. Cebrail (as) aracılığı ile Hz. Peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya (sav), O’nun tebliği ile de biz akıl sahibi insanların istek ve iradelerine gönderilmiştir. Demek ki İslam dininin temel kaynağı Hz. Allah (cc) ve onun kelamı şanı yüce Hz. Kuran, Hz.Rasulullah (sav) ve O’nun sünnetleridir. Allah’ın varlığını ve birliğini kabul edip, âlemleri uğruna yarattığı Hz. Peygamber’ i (sav) kabul etmek imandandır. Bunun aksini iddia etmek imansız ve inançsız insanların hayat felsefesidir. Hz. Allah kendi zatında gizli bir hazine iken, bilinmeyi dilemiş… Bu dileyişle rabbimiz onun şahsında yokluğun bağrından varlığın nurunu yaratmış… O nur’dan tüm mevcudatın ruhlarının mayası teşkil etmiş. O OLMASAYDI… Şurası iyi bilinmelidir ki O yaratılmasaydı kâinat yaratılmazdı. .Bu hazine “Levlake levlak lemma halektül eflak” kelamı ile aşk oldu. Çünkü kâinatın yaradılış sebebi aşk’tı ve bizim peygamberimiz de o aşkın en parlak nuru idi. Karanlık gecelerin nurlu şafağı, çölün ortasında ete kemiğe bürünerek Muhammed Mustafa (sav) kalıbında dünyamızı şerafyab eyledi. O şerefle yaratılan kâinat rahmete berekete gark oldu.O olmasaydı insanlar putlara tapmaya devam edeceklerdi… O gelmeseydi kız çocukları diri diri topraklara gömülecekti. Mazlumlar zalimler tarafından ezilecek, hak sahibi hakkını alamayacaktı. İnsanlar niçin yaratıldığını, hangi görevle mükellef kılındıklarını bilmeyeceklerdi. O olmasaydı yüce yaratıcıyı zikir, eşyanın hakikati hakkında ki fikir ve hiçbir varlığın boşuna yaratılmadığı hakkındaki tefekkür bilinmeyecekti.O OLUNCA…Allah’ın (cc) ve kelamı olan Kuranın sırları onun dili ile izah, hali ile örnek, ahlakı ile mükemmeliyet buldu. Ayeti kerimeler O’nun tercümesi ile ilahi olmaktan insani olmaya ve hayatlara hâkim kılınmaya başlandı. Beşeriyet kurtuluş muştusuna onunla kavuştu, onun şahsında küfrün zifiri karanlığı zeval buldu. Ahlak, edep ve karakter Onun şahsında zirve yaptı… O’nun kemal-i edebi ile edeplenenler beşerden, insan olmaya, insanlık kalıbında dolduktan sonra da kâmil mü’min olmaya yol bulmuşlardır. O sadece bir topluluğa ve belirli bir zamana değil bütün zamana ve mekâna gönderildi. O yüzdendir ki biz iman edip ümmet olma şerefine erenlere Ümmet-i İcabet ve diğerleri de Ümmet-i Davet noktasındadırlar. O’NDAN NASİPSİZLERKökü dışarıda dalları ülkemizin içinde olan bir takım farklı din mensupları İslam birliğini bozmak adına “Kurandaki İslam” ifadeleri ile sünneti bertaraf etme gayreti gütmektedirler. Dikkat etmek lazım! Şeytani fikirler hiçbir zaman sipsivri bir şekilde ortaya atılmaz. Mantık muhakemesine büründürülerek beyinlere enjekte edilirler. Bu konuda aldatılmışlar kendilerine ait olmayan ithal fikirlerle bilmeden söz söylüyorlarsa gaflet içindedirler. Eğer sözlerinde kasıt varsa o zaman sünnetler nezdinde İslam birliğine ihanet içindedirler. O’NDAN ÖĞRENİLDİİnsanlık, müsebbibe yönelmenin esbaba tevessül etmekten geçtiğini ondan öğrendi… Çünkü O, savaşa çıkmadan önce Allaha dua eder sonrada savaşın gereklerini matematik denklemi çözer gibi tek tek yerine getirirdi. Emniyet tedbirlerini gizli tutar, istihbarata önem verir, zamanı zemini ve cihadı kurallarına göre yerine getirirdi. Çevresine hep muhabbetle muamele eden, hadiselere hüsnü zanla yaklaşan, cennetin müjdeleri ile çölde yaşayan iman edenlerin gönlünü gülistana çeviren idi… Diğer peygamberler den farkı: en umutsuz görünen girift hadiseler karşısında dahi umudunu yitirmeyen bir peygamberdi… Ye’is, telaş ve tereddüt onun kişiliğinde asla kendilerine yer bulamazdı. Her musafaha onun şahsında muhatabı için şefkat ve muhabbet olurdu. Enes ibni Malik: “On yıl Allah Rasulü’nün hizmetinde bulundum. Onun bana dokunan elinden daha yumuşak el, ahlakından daha yumuşak ahlak tanımadım. Yaşımdan kaynaklanan hatalarımdan dolayı bana hiç kızmadı” demiştir. O’nu görenler O’nun gül cemalinden daha güzel görmediklerini, onun gül kokusundan daha güzel bir koku koklamadıklarını anlarlardı. Takva onunla bilindi, hayâ onunla yaşandı, vefa ondan öğrenildi, fazilet onunla erdemleşti, zarafet ve merhamet O’nun sıfatları arasında yer buldu. Mekke’nin fethine giden ordunun yolu -anne köpeğin yavrularıyla korku yaşamasın diye- değiştirildi. İbadedi içerisinde şükür, sıkıntılı hadiseler karşısında sabır kulluğun en üst seviyesin de onunla kaim oldu. O GÜZELLİKLERİN MERKEZİYDİ…Güzelliklere dair her ne varsa onun şahsında numune-i imtisal oldu. Onun şahsında güzellikler tarif edilip tasvirleştirildi. Bu konulardaki sayısız örneklerin adresi hep o oldu. Allahın dinine iman, ibadetlerde ihlâs, ahlakta hilm (yumuşaklık), vakalara karşı feraset, savaşlarda cesaret, fakirlere infakta cömertlik, sözde ve özde doğruluk, kendi ile muhatap olanlara karşı tevazu, insanlara karşı samimi içten riyasız; arı duru bir muhabbet, velhasıl oturup kalkmasından tutunda tüm hayatında güzel ahlakı ile numune-i imtisal oldu. Hz. Ali (ra): “Biz savaş kızıştığında, gözler öfkeden kıpkırmızı olduğunda O’nun arkasına sığınırdık” diye buyururlar… Müslümanlar için ailevi hayatı, beşeri münasebetlerde içtimai hayatı, maişet, ticaret ve mübadele (değiş tokuş) hususunda iktisadi hayatı, düşmanlara karşı askeri mücadeleyi gerek şahsi gerekse nebevi hayatı ile o, kurallara koydu. O (sav) Kemâlat’ın şahikasında ki en kâmil insan… Tebliğ ve temsil ettiği İslam’ın amele bakan yüzü olarak en güzel Müslüman… Peygamberliğinden önce Allaha ibadet noktasında en abid kul… Elinde bulunan malı, parayı ve ganimetleri yanında alıkoymayıp ihtiyaç sahiplerine hemen dağıtma noktasında en cömert mü’min… Mekke’nin fethinde karşısına çıkan bir müslüman’ın heyecanlandığını görünce “bende kuru ekmeği yiyen bir dul kadının oğluyum” diyerek muhatabını rahatlatan en mütevazı beşer… Cahiliye döneminde dahi en kıymetli eşyaların kendisine emanet edildiği en emin şahsiyet… Beşeri münasebetler noktasında dost arayana en nazik dost… Yıllar sonra süt kardeşi Şeyma’nın kardeşi Damra ile karşılaştığında ona ihtimam gösterip hediyelerle uğurlayan en vefalı yaran… Ezvac-ı tahirat analarımız için en sevgili eş… en iyi arkadaş, İçtimai hayat noktasında en latif aile reisi… Çocukları için en hayırlı baba, torunlarına en müşfik dede, Allahın adının yer yüzüne hakim olma noktasında kılıcını ve zırhını üzerinden eksik etmeyen en cesur komutan… Şahsında temsil ettiği İslam dinini ülke reislerine davet mektupları ile tebliğ noktasında en mahir diplomat… Kendi hâkimiyetleri içinde bulunan Müslümanlara hatta gayri Müslimlere karşı en adil devlet adamı… İnsanlığı cehaletin karanlığından İslam’ın nurlu aydınlığına götüren en doğru rehber… Diğer peygamberlerin tebliğ ettiği tüm güzellikleri ve en seçkin risalet özelliklerini şahsında temsil eden en büyük peygamberdi… O RAHMETİN SEBEBİ İDİ…Allah onun şahsında insanlığa en büyük rahmeti ve nimeti, en muazzam himmeti hatta en büyük yemini onunla gönderdi ve O’nu bu imtiyazın sahibi kıldı. Çünkü önceki ümmetlerin imtihanları hem daha ağır hem de cezaları şiddetli olmuştur. Beşeriyet onun şahsında Allah indinde en yüksek din olan İslam dini ile müşerref oldu.
Rahmete hasret kalan çöller Onun duası ile rahmet ile tanışıp gülistan oldu. Çölde yaşayıp ta merhameti, şefkati yitirmiş kullar O’ndan insanlığı öğrendiler. Günah deryasında yüzen kullar onunla rahmete ererken, O’ndan mahrum nasipsizlerse zulmete boğuldu. Her konuda ifrat ve tefrit onun şahsında hizaya girip itidalle buluştu. Cehalet içinde Benlik davası güdüp dünya hırsı ile ahlaksızlığın girdabında çalkalananlar onunla huzur sahiline yelken açıp saadeti buldular. Onunla asra saadet, İslam’a devlet, insanlığa iffet, dünyaya bereket ve varlığa izzet geldi. O’nunla mağdur kölelerin, mazlum öksüzlerin, mahzun yetimlerin, merhamet edilmeyen kimsesizlerin, gönlü kırık gariplerin, boynu bükük fakirlerin, bağrı yanık anaların, çöl yürekli babaların yüzü güldü. Kin dolu yürekleri; hidayet ve kardeşlik ikliminde sevgi, şefkat, letafet ve nezaket gülzârına çevirmişti. Bütün olumsuzluklar onunla güzelliklere tebdil olmuştu. O, ukbayı dünyaya tercih ederek dünya ve ahiret dengesini en mükemmel bir şekilde temsil etmiş; sade duru ve mütevazı bir hayat yaşamıştı, dağıtmayı biriktirmeye tercih etmişti… Onunla müminler rabbine şirksiz bir iman ve salih bir amel yapmayı öğrendiler. O İSLAM KARDEŞLİĞİNİ KURDUMedine ye teşrif ettiklerinde iman etmelerine rağmen panayırları ve oturdukları yerler farklı olan Evs ve hazreç kabilelerini “ İman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz, birbirinizi de sevmedikçe gerçek manada iman etmiş olamazsınız” buyurarak İslam kardeşliğini tesis etmiştir. Tavır ve davranışları ile yürekleri feth etmiş. Onu öldürmeyi planlayan onda dirilmiş. Müslüman olmadan önce adı; Cündep bin Cünabe, dağ başlarında kervanları soyan, yol kesen eşkıya bir bedevi iken peygamberimizi tanıdıktan sonra adını bile değiştirerek yol gösterici bir Ebu Zer El Gıffari olmuş. O’NA HİTAP HEP ÖZEL OLDUHz. Allah (cc) Kur’an’da O’ndan bahsederken “Allahın Rasulu, Ey Nebi, Ey Müdessir, Ey Müzemmil, Taha, Yasin, Muhammed, Ahmed” (sav) diyerek tazimkâr bir ifade ile hitap etmişler. Tüm peygamberler sadece kendi kavimlerini uyarmak üzere gönderilmiş. Bizim peygamberimiz (sav) Âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Allah (cc) hiçbir peygamberin adını kendi adı ile birlikte zikretmezken O’nun için “La ilahe illallah Muhammed Rasulullah” buyurmuşlar. O’NUN ARDINDAN DUYULAN SAYGIYa Rasuallah (sav); Göz gönülden bakınca senden daha güzelini görmedi. Analar senden daha güzelini doğurmadı. Sen ayıp ve eksiklikten nev- i beşere ait noksanlıklardan münezzeh yaratılmışsın. Asırlardır saklanan sakalı şerifin sevgili ümmetince her ihya gecesinde topluca ziyaret edilir. Sen gölgesi olmayan bir nursun. O yüzdendir ki gerçek sakalı şerifin gölgesi düşmez Vahye mazhar olanı anlamak için donanım lazım.. Tebliğ ettiğin din akıl ile kabul edilip gönül ile ihata edildi. Çünkü akıl sudan yaratılmıştır, üzerinde bir şey kalmaz. Kalp topraktan yaratılmıştır. Sohbetini ve sünnetini kalple topladık ki yeşersin. 24.10.2008 Abdul Baki ÇINAR |